8 Nisan 2017 Cumartesi

Londra, Birleşik Krallık

Çok çok çok tatlı bir şehirden merhaba, bu yazımda Londra'dayız!

Londra, nedense havasının ve insanlarının soğukluğuyla bilenen bir şehir. Kalabalık ve gürültülü. Tam da benim sevdiğim gibi :) Tam bir şehir insanı olduğum için her aklıma gelişinde "işleri ayarlasam da, tekrar gitsem" dediğim bir yer.

Londra, gezilmesi çok kolay ve zevkli bir şehir. Metro hatları o kadar geniş ki, neredeyse her evin önüne kadar gelen metro durakları varmış, bunun için de trafiğe girip saatler kaybetmenize gerek yok, makul fiyatlarla alacağınız Oyster kartlarıyla haritanız varsa, her yere gidebilirsiniz.
Sokaklar ise, tam bir Avrupa şehrine yakışır şekilde, sokak müzisyeni ve ucuza yemek yiyebileceğiniz yerlerle dolu.
Şu an gitsem, ilk yapacağım şey, şehrin tamamını görmek için London Eye;





Daha sonrasında da kanal turu.


Etrafı gördük de ne gördüğümüzü anlamıyoruz derseniz, birçok müze arasından adına kanıp British Museum'a gidebilirsiniz.

British Museum'da, ilk gördüğümüzde "aa bunlar da bi yerden tanıdık" diyebileceğimiz eserler, hatta bölümler var. Çok büyük bir müze olduğu için katlara bölmek yetmemiş, bir de bölümlere ayırmışlar. Hani adının British olduğuna aldanmayın, orta doğuda Afrika'ya, Amerika'ya kadar her yere ait eserler var. Zamanında Mısır halkından satın aldıkları gerçek mumyalar var. 2-3 saatinizi ayırarak birçok yerin tarihine ait bilgi edinebiliyorsunuz. 






 Madame Tussauds ve Sherlock Holmes müzeleri de, fiyatlarını gereksiz fazla bulsam da, yine olsa yine gitsem dediğim yerlerden.
Öğrenci olunca ve belli bir yaşın altında olunca daha uyguna geliyor ama, sterlin kuru üzerinden liraya çevirince biraz fazla gelmişti. Bu yüzden de çoklu bilet alma seçeneğiniz var, mesela hem London Eye'a gideceksiniz, hem de Madame Tussauds'a. Bunun için biletleri tek tek almaktansa kampanyalı gibi satılan çoklu biletler daha ucuza geliyor. Hatta kendi istediğiniz yerleri seçerek kendi biletinizi de oluşturabiliyorsunuz. Onun da linkini buraya bırakıyorum. 



Buckingham Sarayı'nda gerçekleşen, youtube'da da videoları bulunan bir nöbet devir teslim töreni var. Hala bu tip gelenekleri sürdürüyor olmaları bize oldukça ilginç gelmişti. Kıyafetler, şapkalar olsun hayli değişik. Yazın her gün oluyormuş, onun dışında haftada 4-5 kere. Tarihler internet sitelerinde de yazıyor. Annem atlarla fotoğraf çektirirken atlardan biri annemi yalamıştı :) Atlardan birinin sizi yalama ihtimalini kaçırmazsınız umarım :)
Ben katılmadım, ancak sarayın içini görebileceğiniz turlar da varmış. Linkini buraya bırakıyorum. 

Oxford Street ve Hyde Park'tan çok da bahsetmeme gerek yok herhalde :) Yeşillik alanlarına çok değer verdikleri için Hyde Park onlar için oldukça önemli bir yer. Normal bir parka göre biraz daha turistik olduğu için küçük bir hırsızlık olayı yaşamıştık, onun dışında çok huzur ve oksijen sağlayan bir park. Gerçi söylediğim gibi, yeşile çok önem verdikleri için mezarlık alanları bile yeşillikler içinde ve insanların yürüyüş yapmak, dinlenmek için tercih edebileceği yerler.

Oxford Street ise, sanki açık alana kurulmuş dev bir alışveriş merkezi sokağı. Sağlı sollu dükkanlar ve ellerinde torbalar taşıyan insanlardan geçilmiyor. Bizim İstiklal Caddesi'ne benzetilebilir. Alışveriş yapmak için başka bir yere bile gitmeye gerek yok. Sadece alışveriş için değil, yemek yemek için de yerler var. Hatta bi tane Kahve Dünyası bile vardı, hala var mıdır bilmiyorum, Türk kahvesini özleyenlere bir seçenek olabilir.

Londra'yla ilgili söyleyeceklerim bu kadar. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle.

Sevgiler,
B.